Bugün mutlu ve başarılı olacağım!
Yaşım 28, bir ay sonra 29 olacağım. Tam olarak bundan 23 yıl önce Türkiye’ye yerleşen bir Rus ailesi diye özetleyebilirim. Daha resmi girmek için aklıma sadece yaşımın veya nereli olduğumun gelmesi de çok garip. Sosyal baskıdan mıdır yaşın önemi mi yoksa sadece kendimi olduğum yaşımda, ırkımda hissetme zorundalığı mı bilemem. Bilmek de zorunda değilim, elbet su yolunu bulur der Türkler. 6 yaşında Mersin’de yaşamak nasıl bir duygudur ve neler tecrübe ettim nasıl evrildiğim konusunda bahsetmek isterdim ama bu kaleme alınacak bir tecrübe değil gibi. Neredeyse gelir gelmez Türkçeyi tam bilmeden ilkokula başlama hikayesinde tek anlatabileceğim, hızlandırılmış Türkçe dersinde “araba” kelimesini söyleyemediğimiz için balkona çıkıp arabayı gösterip bağıra bağıra aRRRAba diye işaret parmağı ile arabayı gösteren bir hocanın görseli geliyor aklıma. Oysaki bilse ailecek R söylemekte zorluk çektiğimizi, belki salacak bizi. Olduğumuz gibi kabul edecek ama işte öğretme aşkı diyelim biz ona da.
Daha gelir gelmez Türk arkadaşlarımızın bize öğrettiği ilk küfürleri daha düzgün söylediğimize de şaşırmamak gerek herhalde. Zoraki eğitimin dezavantajları diyelim ona da. Her şeyi bir şeye bağlamak konusunda veya kalıba sığdırmaya çalışmakta sosyal baskı mı diyelim aidiyet duygusu oluşturmak mı? Hiç unutmadığım anılardan biri de Türkçeyi daha iyi öğrenmek için yolda giderken tabelaları okumaktı: Göksel Tantuni, Apo Kebapçı, Ciğerci Bahattin, bilmem ne isminde Şırdancı..
Ama en çok unutamadığım anılarda, ilkokula başlarken herkesin bir sıraya girip Andımızı okumasıydı. Andımız diyorum, galiba ilk günden benimsemiştim, Atatürk’ü. Şimdi hala 10 Kasım’da nerede olursam, siren çaldığında gözyaşım, pardon gözyaşlarım gelir. Ve nedense saklamaya çalışırım. Nasıl bu kadar güçlü olabilirsin diye sorgularım. İlkokulda sırayla herkes Andımızı okumaya çıkardı kürsüye. Sıra bize de gelecekti biliyordum. Ablamla evde giysi dolabımızın üzerine tebeşirle yazar, ezber yapmaya çalışırdık. Bir ben gözümü kapatırdım söylemeye çalışırdım bir ablam. Nasıl bir kaç sene içinde bu kadar Türk kültürüne hakim olmayı becerdiğimizi sorgulamıyorum, küçük yaşta kültüre, dile alışmak daha kolay çünkü beynimiz bla bla bla. Ah peki Anıtkabir gezimiz, bembeyaz saçlarımın arasından geçen ATAM İZİNDEYİZ bandanasını hiç unutamıyorum. Ne de olsa o an gerçekten Türküm diyebiliyordum. Şimdi türk olmadığımı vurguluyorum. Deneyimler, tecrübeler diyelim, veya algıda seçicilik.
Siz Türkiye de Rus olmak nasıl bir duygu bilir misiniz? Mesajı içeren bir isyan değil bu. Tercih eden biziz buraya taşınmayı, tecrübesi de bize hediyesi diyelim. Ama en çok hafızama kazınan cümle de “Bugün mutlu ve başarılı olacağım”. Annemin her sabah biz evden okula giderken söylememizi istediği cümle.. Asansöre binmiş olsak bile, Ne söylüyorduk? Diye bağırırdı. Bizde asansörde bağıra bağıra cevap verirdik, BUGÜN MUTLU VE BAŞARILI OLACAĞIM.
Asla ne yaparak mutlu olacağımızı, neyde başarılı olacağımızı sorgulamazdı. Sadece bugün mutlu ve başarılı olacaktık. Bazen güzel geçmezdi günümüz, aşırı beyaz tenli olduğum ve saçlarımın neredeyse beyaz renkli oluşundan kaynaklı her gün saçımı çeken çocuklar vardı, beni çok sinirlendirirdi, teneffüse çıkmazdım. Mutsuz dönerdim eve, ama diğer gün yine mutlu olmak için çıkardım evden servise giderken. Veya türkçeyi tam bilmediğimiz için ilk seneler aşırı zorlandığımız derslerden 2 veya 3 aldığımızda başarısız olarak nitelendirildiğinde diğer gün bu cümleyi söylememezlik yapmazdık. Hep derdik; Bugün mutlu ve başarılı olacağım. Bir de tam olarak söyleyemesek de ilk başlarda dilimiz dönmese de söylerdik! İşte buna teşekkür ederim! Buna şükrederim! İyiki annem bize her gün bu cümleyi söyletti. Çünkü her güne yeniden başlamak, tüm olumsuz şeylere rağmen hala tutunmak, en büyük acından bile ayağa kalkmak aslında bu cümlenin gücü. İyiki taşındık, iyiki buradayız! Her şeye rağmen ATAM İZİNDEYİZ! Bunu sesli söylemek büyük bir güç!